[vc_row][vc_column][vc_column_text]

Mirza Bashirruddin Mahmud Ahmad

[/vc_column_text][vc_column_text]Hazret Mirza Gulam Ahmed Kadiyani aleyhisselam 22 ocak 1886’da Huşyarpur’a gitti. Orada kırk gün, Huşyarpur’un lideri olan Şeyh Mihr Ali Sahib’in evinin üst katında kaldı. Hazret Mesih-i Mevud aleyhisselam bu kırk gün boyunca, hiç kimseyle görüşmedi ve hiç kimsenin evine de gitmedi. Bütün zamanını sessizce Hüda Teala’ya ibadet ve dua ile geçirdi. İşte o günlerde Yüce Allahcelle celalühü kendisine çok iyi bir evladın müjdesini verdi. 20 şubat 1886’da Hazret Mesih-i Mevud aleyhisselam bir bildiri yayınladı. O bildiride, Yüce Allah’ın kendisine çok azim bir evlat vereceğini bildirdiği gaybi haberi yazdı. Azimin anlamı büyük demektir. Azim, çok büyük ve çok iyi işler başaran ve çok iyi ahlak sahibi birisine denir. Bu gaybi haberin bir kısmını buraya yazıyoruz ki böylece sizin de bu gaybi habere dair bilginiz olsun.

“PEŞGOİ MUSLİH MEVUD”

İşte sana müjde olsun ki; bir güzel ve pak erkek çocuk sana verilecek. Bir zeki oğul sana bahşedilecek. O çocuk, ancak senin dölünden ve ancak senin zürriyetinden ve neslinden olacak.

Güzel, pak çocuk sana misafir olarak gelecektir. Onun adı hem “Emmanuel” hem “Beşir”dir. Ona mukaddes ruh bahşedilmiştir. Her pislikten arıdır. O Allah’ın nûrudur. Gökten gelen (ne) mübarektir! “Fazl” onunla birliktedir ve onun gelmesi ile birlikte gelecektir. O yücelik ve azamet ve devlet sahibi olacaktır. O dünyaya gelecek ve Mesihî (vasıflara sahip) nefsi ve Ruh-ul Hak’kın bereketiyle birçoklarını hastalıklardan arındıracaktır. O “Kelimetullah”tır (Allah’ın sözüdür.) Çünkü, Allah’ın Rahmeti ve kötülüklere karşı oluşu, O’nu “Kelime-i Temcîd” (yücelik kelimesi) ile göndermiştir. O, çok zeki ve anlayışlı, kalbi de halim (yumuşak) olacaktır. O zahirî ve manevî bilgiler ile doldurulacaktır. Nûr gelmektedir nûr. Allah onu kendi rızasının güzel kokusu ile meshetmiştir. Biz ona Kendi ruhumuzu indireceğiz. Allah’ın gölgesi onun başının üzerinde olacak. O çabuk çabuk ilerleyecektir ve esirlerin serbest bırakılmasına sebep olacaktır. Yeryüzünün kenarlarına kadar şöhret bulacaktır. Kavimler ondan bereket bulacaktır. Sonunda o, gökteki nefsî noktasına yükseltilecektir. Bu da kadere bağlanmış bir husustur.”

Sevgili çocuklar! Bu gaybi haber hazret Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed, Halifetü’l Mesihi’s Sani ile ilgiliydi. Yüce Allahcelle celalühügaybi haberde bahsedilen erkek çocuğun dokuz yıl içinde olacağını bildirmişti. Hazret Muslih-e Mevud’dan önce, Hazret Mesih-i Mevud’un aleyhisselam evinde bir erkek çocuk doğdu ve küçük yaşta öldü. Bunun üzerine muhalifler, Mehdi’nin aleyhisselam sözü yanlış çıktı diye çok sevindiler. Fakat Yüce Allah’ın sözleri hiçbir zaman yanlış çıkmaz ve bu söz O’nun tarafındandı. Nitekim hazret Mesih-i Mevud aleyhisselam şöyle yazdı:

“İlhamda, ikinci Beşir verileceği ve onun ikinci isminin de Mahmud olacağı beyan edilmiştir. O, 1 Aralık 1888’de şimdiye kadar henüz doğmamış olsa da, Hüda Teala’nın vaatlerine uygun olarak, kendi vadesi içinde mutlaka doğacaktır. Yer ve gökler yerinden oynayabilir, fakat O’nun sözlerinin gerçekleşmemesi mümkün değildir.”

Hazret Mesih-i Mevud aleyhisselam, yeşil kağıt üzerine “Sabz İştihar” denilen bir bildiri bastırdı ve şöyle yazdı: Muslih-i Mevud’un ismi ilhamın kelimelerinde Fazl konmuştur ve ayrıca ikinci ismi Mahmud, üçüncü ismi Beşir Sani’dir. Bir ilhamda onun adı Fazlı Ömer olarak açıklanmıştır.

Hazreti Mesih-i Mevud’un aleyhisselam çok büyük bir düşmanı olan Pandit Lekram, kendi bildirilerinde şöyle yazdı: üç yıl içinde onun çocukları bitecek, hiçbir çocuğu hayatta kalmayacak.

Fakat Lekram’ın sözü yanlış çıktı. Hazret Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed Sahip, Hazret Nusret Cihan Sahibe’nin evinde 12 Ocak 1889’da, gece on onbir sıralarında doğdu. Hatırlanacağı gibi Hazret Mesih-i Mevud’un aleyhisselam Nusret Cihan Sahibe ile evliliği de Hüda Teala’nın vahyine uygun olarak gerçekleşmişti. Bu evlilikten, Hazret Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed’e ilaveten başka çocuklar da doğdu. Onlardan uzun ömür yaşayanların isimleri şunlardır:

Hazret Mirza Beşir Ahmed

Hazret Mirza Şerif Ahmed

Hazret Nüvvab Mübareke Begüm

Hazret Seyyida Emetü’l Hafiz Sahibe

Hazret Muslih-e Mevud’un akikası 18 ocak 1889’da Cuma günü oldu. Kendisinin saçını kesen berberin adı “Dina” idi.

Eski ailelerde, küçük çocukların bakımı için bir kadın tutulması revaçta idi. Muslih-e Mevud’a da bir bakıcı kadın süt emdirdi. Bu yüzden kendisi çocukluktan itibaren çok hastaydı. Nitekim iki yaşından başlayarak, devamlı olarak bazen aşırı öksürük, bazen ateş, bazen bademcikleri küçük bir top kadar şişerdi.

Doktorlar, bu çocuğun kurtulması zor derlerdi. Fakat Yüce Allahcelle celalühükendisine uzun ömür vereceğine ve çok büyük işler başaracağına söz vermişti. O yüzden doktorların ümitsizliğine rağmen Allahu Teala kendi fazlı ile onu korudu. Allahın koruduğuna ise kimse zarar veremez.

Hz. Muslih-e Mevud, anne babası tarafından ne kadar seviliyorsa terbiyesine de o kadar dikkat edilirdi. Hz. Mesih-i Mevudaleyhisselam ve Hz. Amma Can (Hz. Nusret Cihan Begüm Sahiba) başlangıçtan itibaren onu iyi bir mümin olması ve iyi ahlak edinmesi için terbiye etmeye dikkat ederlerdi. Onun için kendisini terbiye ederken küçük şeylere bile dikkat edilirdi. Burada biz birkaç şey söyleyeceğiz ki bundan onun ne şekilde terbiye edildiğini tahmin edebilesiniz. Bir defasında çocukken Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhü bir papağan yakalayıp getirdi. Hz. Mesih-i Mevudaleyhisselam şöyle buyurdu: “Mahmud! Onun eti haram değildir fakat yüce Allahcelle celalühüher hayvanı yemek için yaratmamıştır. Bazı güzel hayvanları bakmak için, bazılarının da sesini güzel yaratmıştır. Böylece biz onların sesini dinleyip mutlu oluruz.” Yani çocukluktan itibaren kendisine anlatılmıştı ki bazı şeyler haram değildir fakat onları yemekten sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallellahu aleyhi vesellem hoşlanmadı. Bir defasında Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhüküçük kardeşi Mirza Beşir Ahmed’e, “Beşir söyle bakalım ilim mi iyidir zenginlik mi?” diye sordu Hz. Mesih-i Mevudaleyhisselam hemen yanlarında oturuyordu, bunu duyunca şöyle buyurdu: “Oğlum Mahmud! tövbe et ne ilim iyidir ne de zenginlik, Hüda Teala’nın lütfu iyidir.” Ve böylece Hz. Mesih-i Mevudaleyhisselam kendi küçücük oğlunun zihninde başlangıçtan itibaren şunu yerleştirmeye dikkat etti: Eğer Allah’ıncelle celalühü lütfu olmazsa ilim de zenginlik de hiçbir işe yaramaz, çünkü eğer ilim ve zenginlik ile kötü iş yapılmaya başlanırsa o zaman onlar da kötü olacaktır. Aynı şekilde bir defasında Hz Muslih-i Mevudradiyallahu anhü evde serçeleri yakalıyordu, Hz Mesih-i Mevudaleyhisselam dedi ki: “Oğlum evin serçeleri yakalanmaz, kim de merhamet yoksa onda iman da olmaz.” Bütün bunlardan, küçük küçük sözlerle kendisinin terbiyesine ne kadar dikkat edildiği anlaşılmaktadır.

Kendisi çocukluktan itibaren çok zekiydi. Bir defa çocuklarla oyun oynuyordu, Hz Hekim Molvi Nuriddin Sahib radiyallahu anhü (Halifetül Mesih-il Evvel) oradan geçiyordu, sevgi ile şöyle dedi: “Miya, sen oyun mu oynuyorsun?” Hz. Muslih-i Mevudradiyallahu anhü derhal şöyle cevap verdi: “Büyüdüğümüzde biz de iş yapacağız.” O zaman kendisi sadece 4 yaşındaydı.

Aynı şekilde bir defasında kendisi bir çocukla evde oynuyordu. O zaman yaklaşık 9 yaşındaydı. Oynarken kendisi rastgele bir kitap alıp açtı, orada Cebrail şimdi nazil olmaz yazıyordu. Hz Muslih-i Mevudradiyallahu anhü , “Bu yanlıştır benim babama inmektedir.” dedi. Öbür çocuk ise “Hayır, Cebrail şimdi inmez çünkü bu kitapta böyle yazıyor.” dedi. Her ikisi kendi fikrini savunuyordu. O çocuk diyordu ki “Hz. Cebrail şimdi Allah’tancelle celalühühaber alıp getirmez” Hz. Muslih-i Mevud getirir diyordu. Sonunda ikisi Hz. Mesih-i Mevud’unaleyhisselam yanına gittiler ve tartışmalarını söylediler. Bunun üzerine o şöyle buyurdu: “O kitapta yanlış yazılıdır, Cebrail şimdi bile gelir.” İşte bu şekilde küçük sözlerden onun çocukluğunda ki ilim ve zekası anlaşılmaktadır. 1895’te Hafız Ahmedullah Sahib kendisine Kuran-ı Kerim okutmaya başladı. 7 Temmuz 1897’de kendisinin amini oldu. Bunun üzerine Hz. Mesih-i Mevudaleyhisselam bir şiir yazdı, onun birkaç mısrası şöyledir:

Çocuklar! Bu şiir Durri Semin’dedir. Sizin okumuş olduğunuzu tahmin ediyorum. Eğer okumadıysanız mutlaka okumalısınız.

Bir müddet kendisi Kadiyan’da ki Destirkort Bord’un Loyır Pıraymeri okulunda okudu. 1898’de Talimül İslam okulu yapıldığında oraya girdi. Hz. Muslih-i Mevudun bu okulda ders aldığı kişiler şunlardır: 1- Hz. Şeyh Yakup Ali İrfani (Kadiyan’dan yayınlanan El Hakem gazetesinin editörü), 2-Hz. Kazi Seyit Emir Hüseyin Bheravi, 3-Hz. Mevlana Seyit Muhammed Server Şah, 4-Hz. Mevlana Şeer Ali Sahib, 5-Hz. Mastır Abdurrahman, 6-Hz. Mufti Muhammed Sadık, 7-Hz. Mastır Fakirullah Sahib vs. Hz. Seyit Muhammet Server Şah şöyle anlatır: Ben Hz. Muslih-i Mevud’u okuturken bir gün dedim ki: “Miya, sizin babanıza çok ilham gelir, size de ilham gelir mi yahut rüya görür müsünüz?” Bunun üzerine o şöyle dedi: “Molvi Sahib! Rüya çok görürüm ve bir rüyayı her gün görmekteyim ki ben bir orduya kumandanlık yapmaktayım. “ Molvi Sahib der ki, ben kendisinden bu rüyayı dinlediğim zaman kesin olarak anladım ki kendisi bir gün cemaatin önderliğini yapacaktır.

Hz. Mevlana Şeer Ali anlatır: Ben Hz. Muslih-i Mevud’da çocukluğundan itibaren iyi alışkanlıklar ve güzel ahlaktan başka bir şey görmedim. Başlangıçtan itibaren kendisi, iyilik ve takvanın bir göstergesiydi. Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhü Ekim 1902’de Hz. Doktor Halife Reşiduddin Sahibin kızı Hz. Seyyida Mahmuda Begüm ile nikahlandı ve 1903’de evliliği gerçekleşti. Hz. Ümmi Nasır Sahibenin(Hz. Seyyida Begüm’e Ümmü Nasır denilir) 7 erkek ve iki kız çocuğu oldu. Onların isimleri şöyledir:

Hz. Sahibzade Mirza Nasır Ahmed(3. Halife)

Sahibzade Mirza Mübarek Ahmed

Sahibzade Doktor Mirza Münevver Ahmed

Sahibzade Mirza Hafiz Ahmed

Sahibzade Mirza Enver Ahmed

Sahibzade Mirza Ezher Ahmed

Sahibzade Mirza Refik Ahmed

Sahibzadi Nasıra Begüm Sahiba(5. Halife hazretleri, şuan ki huzurun annesi)

Sahibzadi Emetül Aziz Begüm Sahiba

26 Mayıs 1908’de Hz. Mesih-i Mevud aleyhisselam vefat ettiğinde, Hz. Muslih-i Mevud’un kalbinde şu düşünce oluştu: Şimdi insanlar türlü türlü itirazlarda bulunacaklar ve cemaate çok muhalefet edilecek. O zaman kendisi Hz. Mesih-i Mevud’unaleyhisselam başında durarak şöyle söz verdi: “Eğer bütün insanlar sizi bırakırlarsa ve ben tek başıma kalırsam, ben tek başıma dünyaya karşı duracağım ve hiçbir muhalefet ve düşmanlığı umursamayacağım.”

Nitekim kendisi bütün ömrü boyunca hiçbir zaman hiçbir düşmanlık ve muhalefeti umursamadı ve daima din ve cemaatin ilerlemesi için çabalamaya devam etti. Allahu Teala önceden de haber vermiştir ki o çok azimli ve gayretli olacak ve neye irade ederse onu tamamlayacaktır. Nitekim kendisi her ne zaman bir şeye irade ederse, ne olursa olsun onu mutlaka tamamlardı. 1912’de Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhü ilk olarak Mısır ve sonra Arabistan’ı ziyaret etti ve kabeyi hac etti. Mekkenin Kralı ile de görüştü ve onun temizlikle ilgili düzenlemelere dikkatini çekti. Hz. Mesih-i Mevudas vefatından sonra 27 Mayıs 1908’de Hz. Molvi Nuruddin Sahib cemaatin ilk halifesi oldu. Birinci halife hazretlerine herkesten önce ilk biat eden Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhü idi. Kendisi birinci halife hazretlerini çok sever ve saygı gösterirdi. Birinci halife hazretleri de onu çok severdi, ne zaman birinci halife hazretlerinin meclisinde bulunursa Huzur kendisi için kendi minderinin yarısını boşaltır ve Hz. Muslih-i Mevud’a oraya oturmasını söylerdi. Bir defasında birinci halife hazretleri hutbesinde şöyle buyurdu: “… Miya Mahmud yetişkindir, ona sorunuz ki o bana gerçekten itaat eden birisidir, birisi onun bana doğru bir şekilde itaat etmediğini söyleyebilir de fakat hayır ben çok iyi biliyorum ki o bana sizden hiç birisinin itaat etmediği kadar itaat eder…”

Hz. Meslih-i Mevud’un aleyhisselam vefatından sonra düşmanlar bir çok itirazlar etmeye başladılar. Bunun üzerine Hz. Muslih-i Mevud radiyallahu anhü bu itirazlara cevaplar yazdı ve kitap şeklinde basıldı, bu kitabın ismi “Doğruların Nurunu Kim Yokedebilir?” dir. Bu kendisinin ilk kitabıydı. Ve birinci halife hazretleri bunu okuyunca Molvi Muhammed Ali Sahibe şöyle buyurdu: “Molvi Sahib! Hz. Mesih-i Mevud’un aleyhisselam vefatı üzerine muhaliflerin itirazına siz de ben de cevap yazdık, fakat Miya, her ikimizden daha iyi cevap yazdı.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü haziran 1913’de Kadiyan’dan “El-Fazl” gazetesini çıkarttı. O zaman Cemaatte fazla para olmadığı için bir tek gazete çıkarılabilirdi. Bu yüzden Hazret Muslih Mevud’unradiyallahu anhü hanımı Hazret Ümmü Nasır Hanımefendi kendine ait bütün takılarını Huzur’a sundu ve onlar satılarak El-Fazl gazetesinin basımı sağlandı.

13 Mart 1914’de Vadedilen Mesih’in aleyhisselam birinci Halifesi vefat etti. O gün ilkindi namazı vaktinde herkes Kadiyan’daki Beytü’n Nur’da toplandı. Orada, Hazret Mesih’i Mevud’un aleyhisselam damadı olan Hazret Nüvvab Muhammed Ali Han Bey, birinci Halife hazretlerinin vasiyetini herkese okudu ve halktan, vasiyete uygun olarak bir kişiyi halife olarak seçmelerini rica etti. Bunun üzerine Hazret Molvî Seyyid Muhammed Ahsen Emruhî Bey, Hazret Sahibzade Mirza Beşirüddin Mahmud Ahmed (Muslih Mevud radiyallahu anhü ) Bey’in ismini önerdi. Önce Muslih Mevud radiyallahu anhü bunu reddetti fakat halkın coşkusunu ve ısrarını görünce, bunun Hüda Teala’nın kararı olduğunu anladı. Nitekim halktan biat aldı. Böylece Allah-u Teala kendisini Vadedilen Mesih’in aleyhisselam ikinci halifesi yaptı.

Gayri Mübaiyîn, birinci Halife hazretlerinin vefatı üzerine hilafeti sona erdirmek için çok çaba sarfettiler. Onlar hilafetin sona ermesini istiyorlardı, fakat Allah-u Teala’nın lütfu ile hiçbir çabaları başarılı olamadı ve Ahmediye Cemaatinde hilafet devam etti. Cemaat nizamını yürütmek üzere halife yerine Encümen olmasını isteyen insanların başında, Molvî Muhammed Ali Bey, Haca Kemalüddin Bey vesaire vardı. Ama Ahmediler, Cemaatin başında herhangi bir halife olmadığı müddetçe Cemaatin ilerleyemeyeceğini biliyorlardı. Bu yüzden Ahmediler o insanların sözünü kabul etmedi. Molvi Muhammed Ali Bey ve diğerleri, sözlerinin kabul edilmediğini görünce kendileri ayrı bir cemaat kurdular ve merkezlerini Lahor yaptılar. İşte bu gruba Lahorî veya Peygamî veya Gayri Mübaiyîn denilir.

Vadedilen Mesih’in aleyhisselam ikinci halifesinin meşguliyetleri, halife olduktan sonra çok arttı. Kendisi, sabah namazını kıldırdıktan sonra ders verir, daha sonra saat on ikiye kadar mektupları okur ve cevap yazar ve Cemaatin diğer işlerini yapardı. İlkindi namazından sonra Aksa Camii (Kadiyan) da Kuran dersi verirdi. Akşam namazından sonra Mübarek Camiinde Meclis-i İrfan olurdu ve kendisi halkın sorularını cevaplardı. Hazret Muslih Mevud baştan beri hasta idi, fakat halife olduktan sonra sıhhati daha da etkilendi ve çok zayıf düştü. Yine de hasta ve güçsüz olmasına rağmen büyük bir gayretle Hilafet’in işlerini yapmaya devam etti.

12 nisan 1914’de Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü emriyle Davet İlallah (tebliğ) konusunda fikir teatisinde bulunmak için Kadiyan’da, memleketin her yerinden Ahmedi temsilciler ile Meclis-i Şura yapıldı. Orada Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü şöyle buyurdu: “Ben, aramızda her dili bilen insanlar olsun istiyorum ki biz her dilde kolaylıkla davet ilallah yapabilelim.”

Londra’da Ahmediye Merkezi, birinci Halife Hazretlerinin hilafet döneminde kurulmuştu. Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü hilafetinin ikinci yılında Ahmediye Cemaati’nin ikinci dış merkezi Mauritüs’de kuruldu.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü 31 Mayıs 1914’de, Birinci Halife Hazretlerinin kızı Hazret Emetü’l Hayy Hanımefendi ile nikahlandı. Ondan üç çocuğu oldu. İsimleri şöyledir: Sahipzade Mirza Halil Ahmed Bey, Sahipzadi Emetü’l Kayyum Hanımefendi ve Sahipzadi Emetü’r Reşid Hanımefendidir.

1900 ylında Vadedilen Mesih Hazretlerine “Tai Ai” (amca karısı geldi) ilhamı inmişti. Bu ilham şöyle gerçekleşti: Vadedilen Mesih’in aleyhisselam abisi Mirza Gulam Kadir Bey’in hanımı, -ki Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü “tai”si (yani amcasının karısı) dır- mart 1916’da Hazret Muslih’e Mevud’un elinden biat etti.

Cemaatin terbiyet işi arttıkça artmaktaydı. Bu yüzden Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü 7 aralık 1917’de Vakfe Zindigi (hayatını din hizmeti için vakfetme) hareketi başlattı. Bu çağrıya ilk olarak 63 genç kendi isimlerini sundular. Onlar arasında, Molvî Abdurrahman Bey, Şeyh Yusuf Ali Bey, Sufi Abdulkadir Bey, Sufi Muhammed İbrahim Bey, Molvi Celalüddin Şems Bey, Molvi Zuhur Hüseyin Bey, Şeyh Muhammed Ahmed İrfanî Bey vesaire vardı.

Daha önce yazdığımız gibi Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü sihhati uzun zamandan beri bozulmuştu. 1918’de daha da hastalanınca doktorlar Bombei’ye gitmesini tavsiye ettiler. Nitekim 3 mayıs 1918’de Kadiyan’dan yola çıktı ve Lahor’da burun, boğaz tedavisi yaptırdıktan sonra Bombei’ye gitti. Oraya varınca hazretin sağlığı düzeldi ve 15 haziran 1918’de Kadiyan’a geri döndü.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü Cemaatin her ferdinin durumuyla ilgilenirdi. Yetim Ahmedî çocuklar için 1919’da Ahmediye yetimhanesi kuruldu. Böylece yetim çocukların kalabileceği bir yer yapıldı. Bu yetimhanenin sorumlusu olarak Hazret Mir Kasım Ali Bey atandı.

21 Şubat 1921’de Hazret Fazl-ı Ömer[1] Vadedilen Mesih hazretlerinin bir arkadaşı, Hazret Doktor Seyyid Abdussettar Şah Beyin kızı Seyyide Meryem Begüm Hanımefendi ile evlendi. Yüce Allah ondan dört çocuk verdi. İsimleri şöyledir: Hazret Sahipzade Mirza Tahir Ahmed Bey rahimehullah (Vadedilen Mesih’in dördüncü Halifesi), Sahipzadi Emetü’l Hekim Hanımefendi, Sahipzadi Emetü’l Basıt Hanımefendi ve Sahipzadi Emetü’l Cemil Hanımefendi.

25 Aralık 1922’de Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü Lacnaimaillah’ın temelini attı. Onun ilk sekreteri Hazret Seyyide Emetü’l Hayy Hanımefendi idi. Lacna üyeleri, Hazret Ammacan’dan sadr (başkan) olmasını rica ettiler. Fakat ilk toplantıda Hazret Ammacan, Hazret Ümmü Nasır Hanımefendiyi kendi yerine oturtarak Lacna Başkanı yaptı. Lacna ile birlikte Nasiratü’l Ahmediye’de kuruldu. Buna 7 ile 15 yaş arasındaki Ahmedî kızlar dahildir. Lacna imaillah ve Nasiratü’l Ahmediye, Ahmedî kadınlara dini ilimler öğretilebilmesi için kuruldu ki onlar, iyi bir kızkardeş, iyi bir kız evlat, iyi bir anne ve iyi bir eş olsunlar.

Miladi 712 yılında Muhammed Bin Kasım, Hindistan’da İslamî bir hükümet kurmuştu. Ondan sonra Hindistan’da birçok Hindu Müslüman oldu. Fakat bazı bölgelerde Müslümanların alışkanlıkları Hindular gibiydi ve bazıları sadece ismen Müslüman idi. Yüzyıllar boyunca bu şekilde Müslüman kaldılar. Fakat on sekizinci yüzyılda Pandit Diyanendsersoti, öyle bir hareket başlattı ki maksadı, diğer dinlerin insanlarını Hindu yapmaktı. Buna Şüddî hareketi denir. Bunun yüzünden İslamiyet’e tam olarak vakıf olmayan birçok Müslüman Hindu oldu. Hazret Halifetü’l Mesihi’s Sani (Vadedilen Mesih’in ikinci Halifesi, Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü ) 1923’ün başlarında Şüddi harekete mukabil bir hareket başlattı. Ahmediyet’in mürebbilerini (din adamları) Şüddi hareketin güçlü olduğu bölgelere gönderdi. Bunun neticesinde birçok Müslüman, Hindu olmaktan kurtarıldı ve Hindu dinine geçmiş birçok Müslüman, tekrar Müslüman oldu. Zemindar Gazetesi bundan bahsederken şöyle yazar: Ahmedî kardeşlerimizin, ihlas, fedakarlık, coşku ve dert ortağı olarak yaptıkları bu iş, her Müslüman için gurur duymaya değerdir.

1924’de İngiltere’de Wembley Park’da, içinde dini bir konferansın da olacağı bir sergi düzenlendi. Bu konferansa katılmak üzere, Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü bizzat teşrif etti. Bu konferansta Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü “Ahmediyet yani Hakiki İslam” adlı makalesi, saygıdeğer Çodri Muhammed Zaferullah Han Bey tarafından okundu ve çok beğenildi.

Hazret Seyyide Emetü’l Hayy Hanımefendinin vefatından sonra 13 nisan 1925’de, Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü,Hazret Molvi Abdulmacid Bey’in kızı Hazret Seyyide Sara Begüm Hanımefendi ile nikahlandı. Ondan iki oğlu; Sahipzade Mirza Refiğ Ahmed Bey ve Sahipzade Mirza Hanif Ahmed Bey ve Sahipzadi Emetü’n Nasır Hanımefendi isimli bir kızı oldu.

Daha önce söylediğimiz gibi, Huzur, Ahmedî kadınlar için Lacna imaillah’ı kurmuştu ki Ahmedî kadınlar birleşerek iş yapmayı öğrensinler. Lacna’nın kurulmasından üç yıl sonra 1925 de Ahmedî kadınların ilimde ilerlemeleri için, Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü Kadiyan’da Medresetü’l Havatin’in temelini attı. Orada diğer öğretmenlere ilaveten Huzur, kendisi de okuturdu. Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü kadınların ıslahına çok önem verirdi. Nitekim kendisi buyururdu ki: “Eğer kadınların yüzde ellisi ıslah olursa Cemaat ilerleyecektir.” Bundan dolayı Huzur, kızların eğitimi için okul ve lise de yaptırmıştı ki kızlar burada okuyarak diğer eğitimle birlikte onlara dini eğitim de verilsin ve böylece onlar gerçek birer Ahmedî Müslüman kadın olsunlar.

Bir şubat 1926’da Huzur, Seth Ebubekir Yusuf Bey’in kızı Hazret Azize Begüm Hanımefendi ile nikahlandı. Ondan, Sahipzade Mirza Vasim Ahmed ve Sahipzade Mirza Naim Ahmed isimli iki oğlu oldu.

Huzur, erkek ve kadınların her ikisinin eğitimine de önem verirdi. Erkekler için okul önceden vardı fakat Huzur onu dinî eğitim için Camia Ahmediye yaptı ki Ahmedî çocuklar burada okusun ve iyi birer mürebbi olup halka Ahmediyetin talimatını öğretsinler. 15 nisan 1928’de Camia Ahmediye kuruldu. Halen Rabvah’ta devam etmektedir. Buradan Ahmediyetin mürebbileri hazırlanıp mezun olurlar ve hem kendi ülkelerinde hem diğer ülkelerde Ahmediyet ve İslam ile alakalı insanlara mesaj ulaştırırlar. Onların çabaları ve Allah’ın lütfu ile her yıl birçok insan Ahmedî olurlar. Erkeklerin yüksek eğitimi için Huzur, Talimü’l İslam kolejini de yaptırdı.

Aralık 1930’da Huzur’un büyük abisi Hazret Mirza Sultan Ahmed Bey, Huzur’un elinden biat etti ve böylece “O, üçü dört yapacak olandır,” gaybi haberi de bu şekilde gerçekleşti.

Huzur sadece Ahmedileri değil, diğer Müslümanları da çok sever ve dert ortağı olurdu. Keşmir Müslümanlarına Hindular, yıllardır zulmediyorlardı. 1931’de bu zulüm çok arttı ve Keşmir’in Hindu hükümeti, yüzlerce Müslüman’ı şehit ettirdi ve onların mallarını ele geçirdi. Birçok Müslüman’ı da hapsetti. Keşmir Müslümanları olanları Huzur’a yazıp, Keşmir meselesini bizzat ele almasını rica ettiler. Huzur derhal, Hindistan Valisine, Keşmir Müslümanlarının zorluklarının giderilmesi için telgraf çekti. Buna ilaveten Huzur, Müslümanların bütün büyük liderlerini Şimla adlı yerde toplantıya çağırdı. Orada, Keşmir Müslümanlarına yardım etmek için bir komite kurulmasını ve bu komitenin onların haklarını korumak için çaba sarfetmesini söyledi. Böylece “Al-i İndiya Keşmir Komite” kuruldu ve Haca Hasan Nizami ve Allame İkbal, başkanlık için Huzur’un ismini önerdiler. Huzur önce hiç kabul etmedi, ama hem onların sık sık üstelemesi hem de Müslümanların o zaman Huzur’un yardımına ihtiyaçları olduğu için kabul etti. O dönemde Keşmir bölgesinin büyük Müslüman liderleri Huzur’un yanına Kadiyan’a gelirler ve fikir alırlardı. Sonunda komitenin çabalarıyla Keşmir kralı Müslümanların haklarını vereceğine dair söz verdi.

30 Eylül 1935’de Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü, Hazret Doktor Mir Muhammed İsmail Bey’in kızı Hazret Seyyide Meryem Sıddıka Hanımefendi ile evlendi. Ondan Sahibzadi Emetü’l Metin isimli bir kızı vardır.

1947’de Pakistan kurulduğunda, Ahmediye Cemaati sevgili önderleri Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü tavsiyelerine uygun olarak çok iş ve fedakarlık yaptı.

Pakistan kurulurken, Keşmir’in Hindu kralı İngilizlerle birleşerek Keşmir’i Hindistan’a dahil etti. Halbuki Keşmir’de yaşayan Müslümanlar Hindulardan çok fazlaydı. Keşmir Müslümanları Pakistan’a dahil olmak istiyorlardı.  Fakat kral ve Hindistan hükümetinin zulmü karşısında çaresizlerdi.

Pakistan hükümeti, Keşmir’in özgürlüğü için, Pakistan ordusuna yardım etmesi gayesiyle gönüllülerden oluşan bir grup gerektiği düşüncesini ortaya attı. Nitekim Huzur, “Furkan Bölüğü”nü kurdu ve o, 1948’den 1950’ye kadar devam etti. Ahmedî gençler büyük bir mutlulukla buna iştirak ettiler ve savaş meydanında orduya yardım ettiler. Bir defa Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü bizzat kendisi de cepheye gitti. Bundan dolayı Ahmedî gençlerin cesaret ve himmeti çok arttı. Ahmedilerin bu cihadı ile ilgili “Kaid-i Azam” dergisi 1949’da şöyle yazdı:

“Ahmediye Cemaati, Keşmir cihadına Keşmir’in özgürlüğü mücahitleri ile omuz omuza, ne kadar ihlas ve gönül derdi ile katıldıysa, bizim düşüncemize göre Müslümanlardan başka hiç bir grup şimdiye kadar öyle cesaret ve ilerleme göstermemiştir.”

Huzur daima, cemaatin daha fazla nasıl ilerleyeceğini düşünürdü. Bu düşüncelerle Huzur 1934 “Tahrik-e Cedit”in temelini attı. Tahrik-e Ceditin başlangıcında 19 talep vardı.  Fikir edinmeniz için onlardan birkaçını burada yazıyoruz.

ü  Her Ahmedî sadece bir çeşit yemek yiyecek, zaruret olduğunda yeni elbise alacak yoksa böyle fuzuli harcama yapmayacak, sinema vesaireye gitmeyecek.

ü  Bütün Ahmediler üç yıl için paralarını Beytü’l Mal’a verecekler, üç yıl sonra onlara geri verilecek.

ü  Halk, Ahmediyetin yayılması için masraflarını kendileri karşılayarak dışarı gidecekler, bu şekilde geçici olarak kendi kendilerini vakfedecekler. Emekliler de din hizmeti için kendilerini vakfedecekler. Aynı şekilde doktor, avukat vesaire de Cemaat için kendilerini vakfedecekler.

ü  Ahmedî çocuklar çeşitli eğitimler alacaklar. Kimi doktor olacak, kimi avukat, kimi mühendis, kimi demiryollarına gidecek, kimisi de orduya katılacak. Kısacası her meslekten Ahmediler olacak.

ü  Kendi işini kendi yapma alışkanlığı kazanılacak. Hiçbir Ahmedî boş kalmayacak. Gündelikçi işçi olacak, gazete kitap satacak, herhangi bir iş yapacak ama boş oturmayacak. Eğer kendi memleketinde iş bulamıyorsa gurbete gidecek. Sakat olan, yürüyemeyen, hiçbir iş yapamayan dua ile meşgul olacak.

Ahmediler tahrik-e cedit’in taleplerini büyük bir mutluluk ve coşkuyla yerine getirdiler. Bu talepler önce sadece üç yıl içindi fakat sonradan bazı talepler daimi hale getirildi.

Hazret Halifetü’l Mesihi’s Sani radiyallahu anhü kendisi de tahrik-e cedit’e uygun hareket etti. İlk başlarda o kadar iş olurdu ki Huzur, hiçbir zaman gece saat birden önce uyumadı. Bazen saat üç, dörde kadar çalışmaya devam ederdi. Huzur kişisel olarak tahrik-e cedit fonuna yüz on sekiz bin altı yüz seksen altı rupi çanda ödedi.  Buna ilaveten kendi değerli toprağını da tahrik-e cedit’e verdi.

Bir defa Huzur radiyallahu anhü yemek için eve geldi. Fakat yemeği görünce sessizce kalkıp gitti. Sonradan şöyle buyurdu: Ben, sofrada sadece bir çeşit yemek olmasını söylemiştim. Fakat bugün üç çeşit yemek vardı, o yüzden bugün yemek yemeyeceğim. Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü dört yıl gömlek için elbise satın almadı ve tahrik-e cedit’ten önce yapılmış olan elbisesini tamir ettire ettire kullanmaya devam etti. Başlangıçta yazları buz, meşrubat vesaire kullanmayı da bırakmıştı. Huzur bütün oğullarını vakfetmişti. Şöyle buyurdu:

“Benim on üç oğlum var ve on üçü de vakıftır.”

Huzur radiyallahu anhü , bizzat vakar-ı amele iştirak ederdi. Huzur der ki:

“İlk gün ben bir yerde çapa yapıp ve toprak sepetini yüklenince bir çok ihlas sahibi koşarak geldi ve dediler ki, Huzur! Siz sıkıntıya girmeyin biz çalışırız. Fakat birkaç gün ben onlarla birlikte çalışınca onlar alıştılar ve anladılar ki bu imece bir iştir, o da biz de çalışırız.”

Huzur daima, hiçbir Ahmedî başıboş oturmasın diye çaba sarfetti. Bu yüzden Ahmedî gençlerde sanat ve el becerisi şevki uyandırmak için Darü’s Sanat’ı kurdu ve onun  açılışında eline rende alıp ağaç yonttu ve testere ile ağaç kesti. Böylece, kendi eliyle iş yapmanın düşüklük değil bilakis saygınlık kazandırdığını fiilen anlatmış oldu. Bu şube, Allah’ın lütfu ile  bugün bile Rahvah’ta devam etmektedir. Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü dünyanın birçok memleketinde, Ahmedî mürebbilerin halka İslam’ın talimatını öğrettiği merkezler kurdu. Böylece dünyanın köşelerine kadar Huzur’un ismi tanınmaya başladı ve şu peşgoi de gerçekleşmiş oldu: “O, dünyanın kenarlarına kadar meşhur olacak ve milletler ondan bereket bulacaklar.”

Hazret Fazl-ı Ömer’in radiyallahu anhü başlattığı hareketlerden son derece şanlı bir hareket de Meclis Hüdamü’l Ahmediye’nin kurulmasıdır. Bu kuruluş, 1938’de kuruldu. Bu, gençlerin kuruluşudur ve şu gayeyle kurulmuştur: Her devirde Ahmediye Cemaatinin gençlerinin terbiyeti öyle devam etsin ki İslam’ın bayrağı yükseklerde olsun. Sonra Hüdamü’l Ahmediye’nin gözetiminde  Cemaatin çocukları için Etfal-ül Ahmediye organizasyonu kuruldu ki çocukluktan itibaren onların terbiyeti İslam’a uygun olsun.

1939’da Hilafet jübilesi yapıldı, çünkü o yıl Huzur’un hilafetinin 25. yılı tamamlanmıştı (ayrıyeten Cemaatin kuruluşunun da 50. Yılı tamamlanmıştı.) Huzur radiyallahu anhü Cemaate, şükrane olarak daha çok iyiliklerde bulunmalarını söyledi. Aynı yıl Huzur radiyallahu anhü hicri şemsî yıl takvimi hazırlamak için bir komite kurdu. Huzur, Hicrî şemsî yılın aylarına şu isimleri verdi:

1-    Sulh (ocak)

2-    Tebliğ (şubat)

3-    Aman (mart)

4-    Şehadet (nisan)

5-    Hicret (mayıs)

6-    İhsan (haziran)

7-    Vefa (temmuz)

8-    Zuhur (ağustos)

9-    Tebük (eylül)

10- İha (ekim)

11- Nübüvvet (kasım)

12- Fetih (aralık)

Bütün ayların isimleri İslam tarihinin önemli olaylarına işaret etmektedir.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü Cemaatin çocuklarının, büyüklerinin, gençlerinin ve kadınlarının hepsinin terbiyetine daima dikkat ederdi. Bu yüzden Huzur, hepsinin organizasyonlarını kurmuştu ki bütün insanlar bir yol ve organizasyonda iş yapmayı öğrensinler. Huzur, önce Lacna imaillah, Hüdamü’l Ahmediye, Nasiratü’l Ahmediye ve Etfal-ül Ahmediye’nin organizasyonlarını kurmuştu. Temmuz 1940’da Ensarullah organizasyonunu kurdu. Buna 40 yaşın üzerindeki erkekler dahildi ki onlar da tembel tembel oturmasınlar ve Cemaat işlerine ortak olsunlar.

Daha önce söylemiştik ki, Allah-u Teala Hazret Mesih-i Mevud’a aleyhisselam onun muslih mevud olduğunu bildirmişti. Fakat şimdiye kadar Huzur radiyallahu anhü , Muslih Mevud peşgoisinin kendisiyle ilgili olduğunu ilan etmemişti.

Ocak 1944’de Allah-u Teala bir rüyada Huzur’a Muslih Mevud’un kendisi olduğunu bildirdi. Bunun üzerine  Huzur radiyallahu anhü Cuma hutbesinde, kendisinin mumslih mevud olduğunu ilan etti. Bunu duyan Ahmediler çok mutlu oldular ve birbirlerini tebrik etmeye başladılar.

24 Temmuz 1944’de Hazret Seyyid Azizullah Şah (Hz. Seyyid Abdussettar Şah Bey’in oğlu)Bey’in kızı Hazret Seyyide Büşra Begüm Hanımefendi ile Huzur’un nikahı gerçekleşti.

Biz daha önce, Huzur’un her fırsatta Müslümanlara yardım ettiğini söylemiştik. Hindistan Müslümanları kendileri için ayrı bir vatan kurmaya karar verince, Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü bu hareketin başarıya ulaşması için çok çalıştı ve bütün Ahmedilere de Pakistan’ın kurulması için her türlü fedakarlığı yapmalarını emretti.

1947’de Pakistan kurulduktan sonra fesat baş gösterince Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü Kadiyan’da bir kamp kurdu. Civar bölgelerdeki Müslümanlar sığınmak için oraya geldiler. Çünkü Allah’ın lütfu ile Kadiyan, Hindu ve Sihlerin saldırılarından korunmuştu. Memleketler ayrılırken Kadiyan, Hindistan kısmında kalmıştı. Bu yüzden Huzur, bütün Ahmedilerin Kadiyan’ı bırakmamasına karar verdi. Nitekim Huzur’un emriyle  313 Ahmedî Kadiyan’da kaldı. Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü kendi oğlu Muhterem Mirza Vasim Ahmed Bey’in de Kadiyan’da kalmasını emretti ve o son anına kadar Kadiyan’da kalarak Cemaate hizmet etmeye devam etti. Huzur kendisi de, herkesi Pakistan’a gönderdikten uzun müddet sonra Kadiyan’dan Lahor’a geldi. Ahmedilerin merkezi olan Kadiyan, Hindistan’da kaldığı için Huzur, Pakistan’da Cemaat için yeni bir merkez kurdu ve adını Rabvah koydu. Rabvah’ın anlamı yüksek yer demektir. İlk günlerde orada ne su vardı ne de sebze. Fakat Huzur’un gayretleri ve duaları ile Rabvah abad olmaya başladı. Yüce Allah oradan su da çıkardı, yağmurlar bile bol yağmaya başladı. Sebze ve yeşillik de her yerde görünmeye başladı. Buradan gündüz vakti sadece iki tren geçerdi, gece ise hiçbir tren geçmezdi. Yol bile gündüzleri çok az işlerdi. Fakat Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü çabaları ile orada bir şehir abad oldu ve Rabvah’a tren istasyonu yapıldı. Otobüsler, araçlar vesaire çokça gelip gitmeye başladı. Elektrik, telefon ve gaz bile geldi. Böylece Allah’ın kudreti ile çorak bir toprak abad oldu.

Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü Allah celle celalühü, Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem ve Kur’an-ı Kerim’e karşı çok derin bir sevgisi vardı. Huzur, bütün ömrünü Kur’an-ı Kerim’i anlamak ve anlatmakla geçirdi.

1954 yılında Huzur, Mübarek Camiinde ilkindi namazını kıldırmış geri dönüyordu ki bir düşman bıçak ile Huzur’a saldırdı. Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü omzunda çok derin bir yara oldu, fakat Allah-u Teala kendisini korudu. Ondan sonra Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü uzun zaman hasta kaldı. Ama hasta iken bile çalışmayı bırakmadı ve devamlı olarak çalışmaya devam etti. Tefsir-i Sağır’in tamamını işte bu hastalık döneminde yazdı. Geceler boyunca uyanık kalarak Kur’an-ı Kerim’in tefsirini yazmaya devam etti. Huzur’un yazdığı kısa tefsirin ismi Tefsir-i Sağır’dir. Çok teferruatlı olarak yazdığı tefsire Tefsir-i Kebir denir.

Gezinerek okumak Huzur’un adeti idi. Huzur’un zayıf düştüğü çok ağır hasta olduğu zamanlar dışında biz kendisini daima gezinirken gördük. Elinde Kur’an-ı Kerim, gezinerek okumaya devam ederdi.

Kendisiyle ilgili gaybî haberde Allah-u Teala’nın önceden söylediği gibi Huzur, çok zeki idi. Çok büyük sorunları çabucak hallederdi. Huzur’da büyük bir ruğb[2] vardı. Birisinde herhangi bir yanlış şey görürse hemen uyarmak isterdi, o ister kendi çocuğu olsun, ister başka birisi. Fakat Huzur’un kalbi çok yumuşaktı. Eğer bir zaman uyarırsa, başka bir zaman gönlünü alırdı ve bundan dolayı herkes kendisini çok sever ve gerçek bir dert ortağı olarak görürdü.

Cemaatin o kadar büyük işlerine rağmen Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü yorulmak nedir bilmezdi. Çok hayat doluydu, daima gülümserdi. Bütün ev halkını toplayıp piknik yapmaya bile giderdi. Ne küçüklerden çekinirdi, ne büyüklerden. Bütün Cemaate çocuklar gibi sevgi gösterirdi. Çoğu insan der ki, bize öyle geliyor ki Huzur, kendi çocuklarından daha fazla bizi sever.

Küçük çocukları çok sever ve onlarla daima şakalaşırdı. Bir keresinde ben birkaç mektubu alıp kendisine götürdüm. Dışarıda bir koruma beni durdurmuştu. Huzur o sırada yemek yiyordu. Beni görünce çok ciddileşerek, sen büyük bir suç işledin ve ben sana ağır bir ceza vereceğim, dedi. Sanki kalbim yerinden çıktı, bilmiyorum ki ben ne kabahat işledim. Bana, senin suçun benim kızımın kızı olmandır ve ceza olarak ben seni seveceğim, dedi.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü ne kadar severse, terbiyete de o kadar dikkat ederdi. Rabvah’ın kurulduğu ilk günlerde bizim evimiz kerpiçtendi. Evin yanında bir iki dükkan da vardı. Bir defa ben dükkandan bir şey almış dönüyordum. Huzur, namaz kıldırmaya gidiyordu. Beni görünce, nereden geliyorsun diye sordu. Ben, dükkandan geliyorum dedim. Huzur, bana bir şey söylemedi ama anneme şöyle dedi: Tamam o şimdi küçüktür, fakat dükkana yalnız başına yollamak uygun değil.

Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü her insana saygı gösterir ve hiç kimsenin kötü olduğunu düşünmezdi. Bir defa bir temizlikçi Huzur’un bir torununu yanağından öptü. Bunun üzerine çocuklar, temizlikçi seni öptü şimdi sen de pis oldun, diye o çocuğa takıldılar. Huzur’un bundan haberi olunca onu çağırıp, temizlikçi seni nereden öptü, diye sordu. Çocuk, parmağını yanağına koyarak, buradan dedi. Huzur, çocuğa sarılarak aynı yerden öptü ve böylece çocuğa bir ders verdi ki, hiçbir insan kötü olmaz.

1954’den sonra Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü daha da hasta olmuştu ve çok zayıf düşmüştü. Doktorların ve Cemaatin ısrarı üzerine Huzur, tedavi için 1955’de Avrupa’ya gitti. Tedavi dışında, oradaki Ahmediye merkezlerinin işlerini de kontrol etti ve Ahmedilerle mülakatlar da yaptı. Tedavinin Huzur’a bir miktar faydası olduysa da tam olarak iyileşemedi. Sonunda 1965 kasımının yedisini sekizine bağlayan gece, takriben saat ikide Yüce Allah celle celalühüsevgili imamızı Kendi yanına çağırdı.

Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü vefatını öğrenir öğrenmez uzak yakın binlerce Ahmedî Rabvah’a gelmeye başladı. Ertesi gün Cemaat toplanarak yeni imamı seçtiler ve Hazret Mirza Nasır Ahmed’i aleyhirrahmeh Halife seçerek kendisine biat ettiler.

9 Kasım akşamı Huzur’un cenazesi Behişti Makbera’ya götürüldü. Orada, Vadedilen Mesih’in üçüncü halifesi Hazret Mirza Nasır Ahmed aleyhirrahmeh , sayısız Ahmedî ile birlikte Huzur’un cenaze namazını kıldırdı. Hazret Muslih Mevud’un radiyallahu anhü mezarı, annesi Hazret Seyyide Nusret Cihan Begüm’ün radiyallahu anhü yanına yapıldı.

Çocuklar! Yüce Allah bize de güç versin ve biz de Hazret Muslih Mevud radiyallahu anhü gibi İslam’ın hizmetçisi ve Resulüllah’ı sallellahu aleyhi vesellemgerçekten sevenler olalım, diye hep dua etmeliyiz. Şu duayı da etmeye devam edin:  Sevgili Halifemizin uzun ömrü olsun, biz her işi sevgi ve muhabbetle birleşerek yapalım. Halifemiz ne karar verirse onu kabul edelim. Çünkü Hilafette çok bereketler vardır. Nasıl ki ağacın dalları ağaç ile birlikte olduğu müddetçe yemyeşil kalır ve ne zaman ki ağaçtan ayrılırsa kuruyup gider.  Aynı şekilde Cemaatin mensupları hilafete bağlı kaldıkları müddetçe imanları taze kalır ve ne zaman ki şanssız birisi hilafete bağlı kalmayı bırakırsa, Yüce Allah celle celalühü onu kurumuş dal gibi bırakır ve onun hiçbir değeri olmaz.

İşte bu, Hazret Fazl-ı Ömer’in radiyallahu anhü kısa hayat hikayesidir.

Mahmud’dur senin ismin, her işin hayırdır.

Her fiilin, her amelin, her adımın hayırdır.

Senin bütün hayatın takvanın bir örneğidir.

Başlangıcın hayır idi senin, sonun da hayır.

HAZRET MUSLİH MEVUD’UN HAYATININ ÖNEMLİ YILLARI

12 Ocak 1886 – Muslih Mevud gaybî haberi

1889 – Doğumu

26 mayıs 1908 – Hazret Mesih-i Mevud’un aleyhisselam ahirete intikali

1914 – Halife oldu.

1916 – Hazret Muslih Mevud’un tai’si (amcasının hanımı) biat etti.

1920 – Amerika’da merkez kurulması.

1922 – Lacna İmaillah’ın kurulması.

1923 – Şüddi hareketine karşı hareket başladı.

11 Temmuz 1924 – Wembley konferansı için Avrupa’ya gitti.

1928 – Camia Ahmediye’nin kurulması.

19 aralık 1928 – Amritsar-Kadiyan treninin başlaması, (Kadiyan’a ilk defa tren geldi)

1930 aralık –  Büyük abisi Hazret Mirza Sultan Ahmed, kendisine biat etti.

1931 –  Al-i İndiya Keşmir Komitesi’nin kurulması.

1934 – Tahrik-e Cedit’in kurulması.

1938 – Hüdamü’l Ahmediye’nin kurulması.

1939 – Hilafet jübilesi.

1940 – Hicrî şemsî yılın icrası.

1940 – Ensarullah’ın kurulması.

1944 – Muslih Mevud olduğunu ilan etti.

31 ağustos 1947 – Kadiyan’dan Pakistan’a hicret.

1948 – Yeni merkez Rabvah’ın kurulması.

1954 – Kendisine saldırı oldu.

1955 – Avrupa seferi.

1957 – Vakf-e Cedit’in kurulması.

8 kasım 1965- Vefat. (İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.)


[1] Hazret Muslih Mevud’un ilhama dayanan bir ismi

[2] Ermiş kimselerde görülen heybet, celal. (Çev.)[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]