[vc_row][vc_column][vc_column_text]

Cuma Hutbesi 26 Şubat 2021

Hz. Resulüllah’ın (sav) yüce mertebeli, raşid Halifesi Zinnureyn Hz. Osman bin Avfan’ın (ra) güzel vasıfları [/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column width=”2/3″][vc_raw_html]JTNDaWZyYW1lJTIwd2lkdGglM0QlMjIxMDAlMjUlMjIlMjBoZWlnaHQlM0QlMjIzNzAlMjIlMjBzcmMlM0QlMjJodHRwcyUzQSUyRiUyRnd3dy55b3V0dWJlLmNvbSUyRmVtYmVkJTJGR3N1NFR6VjU4MGslMjIlMjBmcmFtZWJvcmRlciUzRCUyMjAlMjIlMjBhbGxvdyUzRCUyMmFjY2VsZXJvbWV0ZXIlM0IlMjBhdXRvcGxheSUzQiUyMGNsaXBib2FyZC13cml0ZSUzQiUyMGVuY3J5cHRlZC1tZWRpYSUzQiUyMGd5cm9zY29wZSUzQiUyMHBpY3R1cmUtaW4tcGljdHVyZSUyMiUyMGFsbG93ZnVsbHNjcmVlbiUzRSUzQyUyRmlmcmFtZSUzRQ==[/vc_raw_html][vc_column_text]Hz. Halifetü’l Mesih 5 (Allah yardımcısı olsun) 26 Şubat 2021’de İslamabad (UK) Mübarek Camisinde Cuma Hutbesi verdi. Hutbe çeşitli dillerde tercüme ile birlikte MTA televizyonunda canlı olarak yayınlandı. Huzur-i Enver, kelime-yi şehadet ve Fatiha suresinden sonra, şöyle buyurdu:

Hz. Osman (ra) dönemindeki fetihlerden bahsediyordum, bugün o konuya devam edeceğim. Hz. Osman’ın (ra) hilafet döneminde 30 Hicride Taberistan, 31 Hicride Ermenistan ve Horasan, ayrıca 32 Hicride bugünkü Afganistan’ın bazı bölgeleri fethedildi. Romalılarla Zâtüssavârî Muharebesi hicri 31 veya 34’de meydana geldi. Hicri 32’de Emir Muaviye Roma beldelerine doğru ilerleyerek İstanbul’un kapısına kadar vardı. Hz. Abdullah bin Sad bin ebi Sarah, Fransızlar ve Berberileri Afrika ve Endülüs’te yenilgiye uğratınca Romalılar öfkeden deliye döndüler ve Konstantin bin Herkül’ün yanında toplanarak Müslümanlara karşı beş yüz gemiden oluşan görülmemiş bir ordu ile çıktılar. İki ordu karşı karşıya geldiğinde şiddetli saldırı oldu ve sonunda Allah’ın yardımıyla Müslümanlara fetih nasip oldu.

Hz. Osman’ın (ra) döneminde Hint kıtasına İslam şöyle ulaştı: Hz. Osman (ra), Hz. Abdullah bir Muammer’e bir birlik verip Mekran ve Sind tarafına yolladığında, orada Mekran fetihleri sırasında onlar kahramanlık cevherlerini gösterdiler. Aynı şekilde hz. Mecaşa bin Mesud Selam, bir askeri birliğin komutasında bugünkü Afganistan’ın başkenti Kabil’de İslam muhalifleri ile cihat yaptı. O devirde Kabil, Hindistan beldesi sayılıyordu. Hz. Mecaşa, Pakistan’ın eyaleti Belücistan’da İslam muhalifleri ile savaştı ve fethedilen Secistan’da İslam bayrağını dalgalandırdı. Bundan sonra Müslümanlar Hint kıtasının bu bölgelerinde sükûneti benimsediler.

Hz. Osman (ra) dönemindeki fitnelerle ilgili Hz. Resulüllah’ın (sav) gaybi haberleri de vardır. Peygamber Efendimiz (sav) Hz. Osman’a  şöyle demişti: Allah-u Teala sana bir cübbe giydirebilir, eğer insanlar onu çıkartmanı isterlerse asla çıkartma. Hz. Kaab bin Acra şöyle beyan eder: Peygamber Efendimiz (sav) yakın zamanda kopacak bir fitneden bahsediyordu ki başını örtü ile örtmüş bir adam oradan geçti. Peygamber Efendimiz (sav), o gün bu adam hidayet üzerinde olacak buyurdu. Bunun üzerine ben koşarak o adama yetiştim, o hz. Osman (ra) idi. Aynı şekilde hz. Resulüllah (sav) hz. Osman (ra) ile yalnız görüştü ve kendisiyle konuşmaya başladı, bunun üzerine hz. Osman’ın yüzünün rengi değişti. “Yevmü’d Dar” yani münafıkların Hz. Osman’ı kendi evinde muhasara ederek acımasızca şehit ettiği gün Hz. Osman (ra) şöyle buyurdu: Hz. Resulüllah (sav) bana sıkı sıkıya tembihlediği bir emir vermişti, ben ona sağlam bir şekilde bağlıyım.

Hz. Osman’ın (ra) hilafet döneminde ihtilafların başlaması ve onların sebepleri hakkında Hz. Muslih Mevud şöyle der:  Hz. Osman (ra) ve Hz. Ali (ra), her iki ermiş sahabe, İslam’ın ilk fedailerindendir. Bu ermişler ve onların dostları aleyhinde söylenenler İslam düşmanlarının işidir. Ne hz. Osman  (ra) dine herhangi bir bidat soktu ne de hz. Ali (ra) halife olma hevesindeydi. Hz. Osman (ra), İslam’a yaptığı hizmetlerden dolayı Peygamber Efendimizin (sav) hakkında, artık o ne yaparsa yapsın hesap sorulmayacaktır, buyurduğu insandı. Bunun anlamı şuydu: O takvada o kadar ilerledi ki artık onun yapacağı herhangi bir işin Allah’ın emirlerine aykırı olması mümkün değildir. Hz. Osman’ın (ra) hilafetinin ilk 6 yılında hiçbir fesat görülmemektedir. Ama yedinci yılda Hz. Osman’ın bazı valileri aleyhinde bir hareket görülmektedir. Hz. Osman (ra) halkın haklarına çok dikkat ederdi ancak fitne çıkaran o insanlar, ilkler ve eski Müslümanlarla bir değildi. Nitekim o insanlar içten içten sahabeler aleyhinde halk arasında hep fitne yaydılar. Onların merkezi Kufe’de idi. Ancak kötü düşüncelere tabi olan ve şeriate göre amel etmeyi abes sayan insanlar Medine’ye kadar varmıştı. Bütün bu fitneler, gizli bir planın neticesi idi ve onun asıl müsebbibi bir Yahudi idi. O entrikacılar iyi biliyorlardı ki Hz. Osman’ın iktidarında herhangi bir zalim, zayıf ve kimsesizlere herhangi bir zulüm ve haksızlık yapamazdı. Hz. Osman (ra), fesatçıları ve sahabeleri topladı, orada gözlemciler fesatçıların önünde onların entrikalarını açıkladılar. Bunun üzerine bütün sahabeler o insanların öldürülmesi gerektiği fetvası verdi. Fakat Hz. Osman (ra) göz ardı etti ve onların lüzumsuz ve temelsiz itirazlarını sırayla cevapladı. Sahabeler o fitnecilerden kesinlikle nefret ediyordu ve derhal cezalandırılmadığı takdirde İslamî hükümetin tarumar olacağını düşünüyorlardı. Fakat Hz. Osman (ra) merhamet timsali idi, o insanların hidayet bulmasını ve kafir olarak ölmemelerini istiyordu. Bu şerli kimselerin, Hz. Osman’ın (ra) affını görüp günahlarından tövbe etmeleri, yaptıklarından pişman olmaları gerekirdi. Fakat onlar öfke ve gazap ateşinde daha da yanmaya başladılar ve kalan planlarını gelecek sefer tamamlamanın yollarını düşünerek geri gittiler.

Huzur-i Enver, Hz. Osman’ın (ra) hilafet döneminden bahsetmeye gelecek sefer devam edeceğini söyledikten sonra dört merhumdan hayırla bahsetti ve onların gaip cenaze namazını kıldıracağını bildirdi.

Huzur-i Enver ilk olarak Peşaver’den Abdulkadir beyden bahsetti. O, 11 şubatta 65 yaşında şehit edildi. İnna lillahi ve inna ileyhi raciun. Şehit merhum, amcasının kliniğinde çalışıyordu. Orada diğer arkadaşlarla beraber odada öğlen namazı kılmak üzereydiler ki kapının zili çaldı, kapıyı açınca karşısına çıkan genç ona ateş etti. 2009 yılında da aynı kliniğe yapılan saldırıda şehit merhumun bacağına kurşun isabet etmişti. Merhum teheccüd namazına ve Kuran tilavetine bağlı, tebliğe düşkün, hilafete aşkla bağlı, son derece müşfik ve sosyal bir kişiliği vardı. Arkasında hanımından başka dört oğul ve beş kız evlat bıraktı.

İkinci cenaze, Ekber Ali beydir. Merhum 16 şubatta, Şehipura hapishanesinde tutuklu vaziyette 55 yaşında kalp krizinden vefat etti. inna lillahi ve inna ileyhi raciun. İnancından dolayı Allah yolunda esir olarak hapisteydi ve dava tam olarak dinlenmeden dört buçuk ay hapis cezasına çarptırılmıştı. Güvenlik görevlisi olarak çalıştı ve çok cesur bir insandı. Bir bankada güvenlik görevlisi olarak çalışıyordu. Birisi banka müdürüne, sen bir kâfiri işe almışsın dese müdür derdi ki ben onun daima namaz kıldığını ve Kuran okuduğunu görüyorum, o nasıl kafir olabilir? Merhumun arkasında iki hanım bir oğul ve bir kız kaldı.

Üçüncü cenaze Muhterem Halid Mahmud El-Hasan Batti beydir. O, Vekilü’l Mal 3, Naip Sadr Ensarullah Pakistan ve naip Afsar Calsa Salana Rabvah görevlerini yürütüyordu. 67 yaşında vefat etti. inna lillahi ve inna ileyhi raciun.  Merhum Pencap Üniversitesinde Politik Bilim ve Tarih dalında master (yüksek lisans) yaptı. Sonra öğretim görevlisi olarak 2 sene devlet görevinde bulundu. Sonra oradan istifa edip 1982’de hayatını dine vakfetti ve çeşitli görevlerde 38 yıl hizmette bulundu. Endonezya, Singapur, Burma, Srilanka, Nepal, Uganda vesair ülkeleri dolaşma fırsatı da buldu ve gittiği yerlerde, hilafet ile güçlü bir bağ kurulması için titizlikle çalıştı. Hüdamü’l Ahmediye ve Ensarullahın ulusal amilalarında, ayrıca kadılık kurumunun üyeliği de dahil çeşitli komitelerde üye oldu. Cemaatin malına sahip çıkan, hilafete vefalı ve Cemaatin geleneklerini koruyan birisiydi. Arkasında hanımından başka vakfe zindigi bir oğul ve iki kız kaldı.

Dördüncü cenaze, Sadr Encümen Ahmediye’nin hukuk müşaviri sayın Mübarek Ahmed Tahir beydi. 17 şubatta 81 yaşında vefat etti. inna lillahi ve inna ileyhi raciun. Ahmediyet onun ailesine, babası muhterem Sufi Gulam bey vasıtasıyla 1927’de girdi. Merhum ekonomi dalında master yaptıktan ve hukuk eğitimi aldıktan sonra 1970’de bir rüyasına istinaden hayatını dine vakfetti. Elli yılı aşan hizmeti boyunca Vekalet-i Mal 1 ve Vekalet-i Mal 2’de çalıştı. Buna ilaveten  Tahrik-e Cedit’te hukuk müşavirliği ve Uganda’da öğretmen olarak hizmet etmek de kendisine nasip oldu. Hz. Halifetü’l Mesih 3, Lahor’da ona çeşitli hukuk alanlarında ders aldırdı. 1983’de Hz. Halifetü’l Mesih 4, kendisini Sadr Encümen Ahmediye’de hukuk müşaviri olarak tayin etti ve vefatına kadar bu hizmeti sürdürdü. Başkalarının üzüntüsünü paylaşan, güzel ahlaklı, nafile ve Kuran okuma alışkanlığına sahip, çok salavat okuyan, dert ortağı bir insandı. Ben Nazır-ı Ala iken ve ondan önce de bazı konularda onunla birlikte çalıştım. Çok tevekkül sahibiydi, Vaktin halifesinin dualarına çok itimadı vardı, daima sadaka ve dua ile işe başlardı. Allah-u Teala ona mali genişlik de ihsan etmişti ve bundan her zaman fakirlere ve ihtiyaç sahiplerine yardım ederdi. Arkasında hanımından başka dört oğul ve iki kız kaldı. Bir oğlu Hafız İcaz bey mürebbidir ve Jamia Ahmadiyya UK’de öğretmendir. Bir diğer vakfe zindigi oğlu Nasır Ahmed Tahir bey de Kanada’da Reviev of Religion dergisinde çalışıyor.

Huzur-i Enver bütün merhumların derecelerinin yükselmesi için dua etti ve gaip cenaze namazlarını kıldıracağını bildirdi.[/vc_column_text][/vc_column][vc_column width=”1/3″][vc_widget_sidebar sidebar_id=”avada-custom-sidebar-videosider”][/vc_column][/vc_row]